Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

bağlı kalmak

  • 1 bağlı kalmak

    v. abide by, adhere, stick to

    Turkish-English dictionary > bağlı kalmak

  • 2 bağlı kalmak

    to hold to

    İngilizce Sözlük Türkçe > bağlı kalmak

  • 3 eli kolu bağlı kalmak

    оказа́ться в безвы́ходном положе́нии, быть свя́занным по рука́м и нога́м

    Türkçe-rusça sözlük > eli kolu bağlı kalmak

  • 4 geleneklere bağlı kalmak

    n. get into a groove

    Turkish-English dictionary > geleneklere bağlı kalmak

  • 5 inancına bağlı kalmak

    v. keep faith

    Turkish-English dictionary > inancına bağlı kalmak

  • 6 konuya bağlı kalmak

    v. stick to one's text

    Turkish-English dictionary > konuya bağlı kalmak

  • 7 bağlı

    bağlı verbunden (-e mit); angebunden (-e an A); Institut usw angegliedert (-e D); abhängig (-e von); untergestellt, a GR untergeordnet; TECH angeschlossen (-e an A); Person verbunden, ergeben, treu;
    bağlı cümle Nebensatz m;
    -e bağlı kalmak treu bleiben D;
    -e bağlı olmak hängen (an jemandem); abhängen von; unterstehen D

    Türkçe-Almanca sözlük > bağlı

  • 8 bağlı

    "1. /a/ tied (to), bound (to); linked with, connected to, attached to. 2. /a/ committed to; devoted to; faithful to. 3. /a/ affiliated with, related to, connected with. 4. /a/ dependent upon. 5. closed (road, door); /la/ blocked by or with. 6. (man) whom a magic spell has made sexually impotent. - kalmak /a/ to be committed to; to be devoted to; to be faithful to."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bağlı

  • 9 el

    кисть (ж) рука́ (ж)
    * * *
    I
    1) рука́, ру́ки

    el sıkmak — пожа́ть ру́ку

    el sıkışma — рукопожа́тие

    2) ру́чка

    kapı eli — дверна́я ру́чка

    şimdi el bende — сейча́с мой ход

    havaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух

    ••

    elini veren kolunu alamazпосл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит

    elinle ver ayağınla araпогов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми

    - eldeki - elinde
    - elinden
    - eline ağır
    - ele alınmaz
    - ele almak
    - eline almak
    - el altında
    - elinin altında
    - el altından
    - el atmak
    - ele avuca sığmamak
    - eli ayağı bağlı
    - eli ayağı buz kesilmek
    - el ayak çekilmek
    - eli ayağı düzgün
    - eline ayağına kapanmak
    - elini ayağını kesmek
    - elini ayağını çekmek
    - elini ayağını öpeyim!
    - eli ayağı tutmak
    - eli ayağı kesilmek
    - eli ayağı tutmamak
    - eline ayağına üşenmemek
    - ele bakmak
    - eline bakmak
    - el basmak
    - eli boş dönmek
    - eli boş gelmek
    - eli böğründe kalmak
    - eli koynunda kalmak
    - elini çabuk tutmak
    - el çekmek
    - elini çekmek
    - elden çıkarmak
    - elden çıkmak
    - el çırpmak
    - eli dar
    - eli darda
    - el değiştirmek
    - el değmemiş
    - eline doğmak
    - eli dursa ayağı durmaz
    - eline düşmek
    - elden düşürmemek
    - eli ekmek tutmak
    - elden ele dolaşmak
    - elden ele gezmek
    - el elden üstün
    - el ele vermek
    - el ense etmek
    - eli ermez gücü etmez
    - elini eteğini çekmek
    - eline eteğine doğru
    - el etek öpmek
    - eline eteğine sarılmak
    - el etmek
    - elde etmek
    - elden geçirmek
    - ele geçirmek
    - ele geçmek
    - eline geçmek
    - elinden geleni ardına
    - elinden geleni arkasına komamak
    - elinden geleni bırakmamak
    - elden geleni yapmak
    - elinden geleni yapmak
    - elden gelmek
    - elinden gelmek
    - elinden gelse...
    - elden ne gelir?
    - elden gelmemek
    - elinden gelmemek
    - eli genişlemek
    - elde gezmek
    - ellerde gezmek
    - elinin hamuruyla erkek işine karışmak
    - elinden hiç bir şey kurtulmaz
    - elinden bir iş çıkmamak
    - elinden kaza çıkmak
    - elinden bir kaza çıkmak
    - elinden iş gelmemek
    - elinden bir iş gelmemek
    - eli işe yatmak
    - elini kalbine koyarak söylemek sürmek
    - elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
    - elini kalbine koyarak hüküm sürmek
    - elden kaçırmak
    - el kaldırmak
    - eli kalem tutmak
    - elinde kalmak
    - eline kalmak
    - elinden kan çıkmak
    - elini kana bulamak
    - el katmak
    - eli kırılmak
    - elini kolunu bağlamak
    - eli kolu bağlı kalmak
    - elini kolunu sallaya sallaya gelmek
    - elini kolunu sallaya sallaya gezmek
    - el koymak
    - eli koynunda
    - elinden hiç bir şey kurtulmamak
    - eli kurusun!
    - eli olmak
    - elinde olmak
    - elde olmamak
    - elinde olmamak
    - elini oynatmak
    - eli para görmek
    - eline sağlık!
    - elinize sağlık!
    - elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
    - elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
    - eli silâh tutan
    - eline su dökemez
    - el sürmemek
    - eli şakağında
    - el tazelemek
    - el tutmak
    - elinde tutmak
    - elinden tutmak
    - elle tutulacak tarafı kalmamak
    - elle tutulacak yanı kalmamak
    - elle tutulur gözle görülür
    - el uzatmak
    - el üstünde tutmak
    - eli varmamak
    - eli gitmemek
    - el vermek
    - ele vermek
    - el vurmamak
    - eli yatmak
    - bu işte eli yok
    - eller yukarı!
    - bir eli yağda bir eli balda
    II
    1) чужо́й, чужа́к
    2) страна́, край

    yabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не

    3) наро́д, населе́ние
    4) пле́мя
    ••

    elin ağzı torba değil ki büzesinпосл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к

    el ile gelen düğün bayramпосл. ≈ на миру́ и смерть красна́

    elin derdi ele masal gelirпосл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́

    el kazanıyla aş kaynatmakпогов. прийти́ на гото́венькое

    - el kapısında çalışmak

    Türkçe-rusça sözlük > el

  • 10 uymak

    1. اتبع [اِتَّبَعَ]
    2. تلاءم [تَلَاءَمَ]
    Anlamı: ölçüleri birbirini tutmak, uygun düşmek
    3. طابق [طابَقَ]
    Anlamı: ölçüleri birbirini tutmak, uygun düşmek

    Türkçe-Arapça Sözlük > uymak

  • 11 ayak

    ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);
    ayak altında kalmak zertrampelt werden;
    ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);
    ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;
    ayak bağı fig Klotz m am Bein;
    ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;
    ayak değiştirmek den Tritt wechseln;
    ayak diremek hartnäckig sein;
    ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);
    ayak tedavisi ambulante Behandlung;
    ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);
    ayağa düşmek herunterkommen;
    -i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;
    ayağa kalkmak aufstehen; Kranker wieder auf die Beine kommen; meutern; (-e) vor jemandem aufstehen;
    -in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;
    ayağı bağlı gebunden, verheiratet;
    (kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;
    ayağına dolaşmak fig auf jemanden zurückfallen; am Vorankommen hindern;
    -in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;
    -in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;
    -in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;
    -in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;
    -in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);
    -den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;
    ayağını çabuk tutmak schnell machen;
    ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;
    ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;
    ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;
    ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;
    ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person)

    Türkçe-Almanca sözlük > ayak

  • 12 göz

    göz1 Öhr n einer Nadel; Öse f; Fach n, Schubfach n, Schublade f; Kasten m; Waagschale f; Öffnung f; (Brücken)Bogen m, Durchfahrt f; dial Zimmer n
    göz2 Auge n (a fig Blick; am Ast); böse(r) Blick; Augenlicht n; Gesichtssinn m; Seh-;
    -den göz açamamak keine Ruhe finden (vor D); sich von einer Krankheit nicht erholen können;
    göz alabildiğine so weit das Auge reicht;
    -e göz atmak einen Blick werfen (auf A);
    göz boyamak Augenwischerei betreiben;
    göz değmek behext werden;
    -e göz dikmek begehren (A), ein Auge haben (auf A);
    göz doktoru Augenarzt m, -ärztin f;
    göz doldurmak SPORT für eine Überraschung sorgen, überraschen;
    -e göz etmek jemandem zuzwinkern;
    -e göz gezdirmek überfliegen (A, z.B. einen Text);
    göz göre (göre) vor aller Augen;
    göz hapsi JUR Hausarrest m; MIL Stubenarrest m;
    -e göz kırpmak jemandem zuzwinkern;
    -e göz kulak olmak aufpassen auf jemanden; jemanden betreuen; auskundschaften;
    -i göz önünde tutmak berücksichtigen (A); in Betracht ziehen;
    göz tanışıklığım var ich kenne ihn vom Sehen;
    göz yumulmaz nicht zu unterschätzend;
    -i gözden çıkarmak etwas (A) opfern, fam Geld losmachen;
    gözden çıkmak (oder düşmek) an Interesse ( oder an Ansehen) verlieren; in Ungnade fallen;
    -i gözden düşürmek jemanden diskreditieren; jemandem den Nimbus nehmen; verhasst machen;
    -i gözden geçirmek durchblättern, überfliegen A; prüfen, untersuchen; Motor nachsehen; Theorie überprüfen;
    -i gözden sürmeyi çekmek (oder çalmak) fam Meister im Klauen sein;
    -i göze almak einer Gefahr (D) ins Auge sehen; riskieren, wagen (A);
    göze batmak fig ins Auge springen, (unangenehm) auffallen;
    göze çarpan auffallend;
    göze çarpmak auffallen, ins Auge springen;
    -in gözleri kapanmak fig die Augen schließen (sterben oder einschlafen);
    -in gözlerinden okumak jemandem etwas (A) an den Augen ablesen;
    gözlerini dört açmak genau aufpassen; die Augen aufmachen; fig die Augen aufreißen;
    gözü açık fam auf Draht, fix; wachsam;
    gözü açılmak verständig werden;
    gözü bağlı sorglos; unüberlegt, unbedacht;
    gözü dönmek zornig werden, rasend werden;
    -den gözü dönmüş rasend (vor D); verblendet;
    gözü gibi sakınmak wie seinen Augapfel hüten;
    onu (bir yerden) gözüm ısırıyor er kommt mir (irgendwie) bekannt vor;
    -de gözü kalmak begehrt werden; erpicht sein (auf A); neidisch sein (auf A);
    -de gözü olmak fig ein Auge haben (auf A);
    gözü pek beherzt;
    -e gözü takılmak unverwandt blicken (auf A); starren (auf A);
    gözü tok genügsam, anspruchslos;
    -i gözü tutmak jemandem gefallen, Interesse haben (für A);
    bu işi gözüm tutmuyor diese Arbeit liegt mir nicht;
    -in gözüne girmek jemandes Zuneigung erwerben;
    gözünü (a gözlerini) açmak aufpassen, Acht geben; aufwachen; fig (-in jemandem) die Augen öffnen; (-de in D) heimisch werden;
    gözünü doyurmak mit vollen Händen geben;
    (-e) gözünü kapamak oder yummak die Augen für immer schließen, sterben; fig die Augen (-e vor D) verschließen; so tun, als ob man etwas nicht sähe;
    gözünün içine baka baka unerschrocken (und kaltblütig);
    -in gözünün içine bakmak jemandem in die Augen sehen; um jemanden zittern; jemanden hätscheln; flehend jemanden anblicken, jemanden anflehen;
    dört gözle sehnsüchtig warten;
    gözüm! mein Liebling!

    Türkçe-Almanca sözlük > göz

  • 13 baş

    1.
    1) голова́

    baş çanağı — че́реп

    2) пере́дняя (головна́я) часть (чего-л.)
    3) глава́, руководи́тель; вождь

    - ın baş ına geçmek — возгла́вить

    ırgat başı — надсмо́трщик (надзира́тель)

    sınıf başı — кла́ссный руководи́тель

    4) голо́вка (чего-л.)
    5) верши́на; маку́шка

    başı dumanlı — а) с верши́ной, оку́танной тума́ном (о горе); б) опьянённый (любовью, вином)

    6) нача́ло (чего-л.)

    başında — а) в нача́ле (чего-л.); б) на [его́] попече́нии (иждиве́нии)

    7) мор. нос, носова́я часть (корабля)
    8) осно́ва, основа́ние
    9) голова́, голо́вка (как счётное слово)

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    10) завито́к (скрипки и т. п.)
    11) пла́та посре́днику
    2.
    гла́вный; ста́рший

    baş aktör — актёр гла́вных роле́й

    baş cümleграм. гла́вное предложе́ние

    baş harf — нача́льная (загла́вная) бу́ква

    3.
    в функции служ. имени:

    (-ın) başına, başında — у, к, за, о́коло, вокру́г

    - ın başına üşüşmek — собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло, к де́лу

    başta — а) внача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştaki — стоя́щий во главе́, руководи́тель

    başı açık — а) с непокры́той голово́й, простоволо́сый; б) бессты́дный; в) соверше́нно я́вный, очеви́дный

    başı ağrımak — а) боле́ть — о голове́; б) быть обременённым забо́тами

    baş ağrısı — а) головна́я боль, недомога́ние; б) неприя́тность; забо́ты

    baş ağrısı vermek — причиня́ть беспоко́йство

    -ın başını ağrıtmak — докуча́ть, надоеда́ть

    -dan alamamak — быть о́чень за́нятым чем

    siparişten baş alamıyorum — у меня́ нет отбо́я от зака́зов

    başını alıp gitmek — а) уйти́ незаме́тно, улизну́ть; б) убра́ться

    baş(ın)dan atmak — а) отде́латься, изба́виться от кого; б) вы́бросить из головы́

    baş bağlamak — заколоси́ться

    -ın başını bağlamak — пожени́ться

    başı bağlı — а) жена́тый; б) решённый (напр. о вопросе); в) свя́занный

    baş başa — с гла́зу на глаз, наедине́

    -ı baştan başa — из конца́ в коне́ц; всё, целико́м

    başı başa çatmak — а) шушу́каться; б) вме́сте обду́мать

    baş başa çıkmak — приходи́ться впо́ру

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём

    baş başa vermek — а) совеща́ться, сгова́риваться; б) спла́чиваться; объединя́ть уси́лия

    başında beklemek — поджида́я, стоя́ть ря́дом

    baş belâsı — доса́да, неприя́тность

    -ın başına belâ getirmek — навле́чь беду́ на кого

    başı belâya uğramak — попа́сть в беду́

    başımla beraber — с больши́м удово́льствием!

    başa beraber tutmak — ока́зывать большо́е уваже́ние

    baş bilmez — необъе́зженный (о лошади)

    başını bir yere bağlamak — найти́ рабо́ту для кого

    -ın başına bitmek — навяза́ться на го́лову, надое́сть кому

    baş boy — са́мый лу́чший

    başımda bu iş var — мне на́до сде́лать э́ту рабо́ту

    baş bulmak — обеспе́чивать при́быль

    başına buyruk — а) своево́льный; б) сам себе́ голова́; незави́симый

    başına buyruk bir cumhuriyet — незави́симая респу́блика

    başı bütün — обл. заму́жняя [же́нщина]

    başından büyük işlere girişmek — бра́ться за непоси́льное де́ло

    başından büyük yalan söylemek — говори́ть глу́пости

    -ın başına çadır yıkmak — навле́чь беду́ на кого

    başının çaresine bakmak — позабо́титься о себе́

    -a baş çekmek — а) быть инициа́тором; б) води́ть (в игре)

    -ı baştan çıkarmak — а) совраща́ть; б) сбива́ть с пути́ (с то́лку)

    -la başa çıkmak — сла́дить с кем-чем

    -ınbaşına çıkmak — капри́зничать; надоеда́ть

    başa çıkmamak — не спра́виться

    -ın başına çorap örmek — стро́ить ко́зни

    başı dara gelmek — попа́сть в затрудни́тельное положе́ние

    baştan defetmek — изба́виться от кого-чего

    başını derde sokmak — а) попа́сть в беду́; б) навле́чь беду́ на кого

    başı dinç — безмяте́жный

    başını dinlendirmek — дать отдохну́ть голове́

    baş döndürücü — головокружи́тельный

    başı dönük — а) испы́тывающий головокруже́ние; б) сби́тый с то́лку

    baş eğmek — а) поклони́ться; б) Д склони́ть го́лову; подчини́ться

    baş eğmez — непрекло́нный; сме́лый

    -ın başın(d)a ekşimek — быть обу́зой

    -ın başını ezmek — обезвре́дить

    başta gelen — осно́вной

    başına gelenler — приключе́ния

    başıma gelenler — пережи́тое мно́ю

    başı göğe değmek — быть на седьмо́м не́бе (от счастья)

    baş göstermek — а) случи́ться; появи́ться; б) вспы́хнуть (о мятеже, восстании)

    baş(ı) göz(ü) sadakası — ми́лостыня за моли́тву во здра́вие больно́го

    -ın başını gözünü yararak — а) с грехо́м попола́м; б) скве́рно

    başını göz(ünü) yarmak — а) изуве́чить (в драке); б) натвори́ть глу́постей

    başına gün doğdu — ему́ улыбну́лось сча́стье

    başı havada — а) надменный, высокомерный (о человеке); б) надме́нно, высокоме́рно

    başı hoş olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́

    -la başı hoş olmamak — не нра́виться кому, быть недово́льным кем-чем

    başa iletmek — доводи́ть до конца́

    baştan inme — неожи́данный

    -ı, -ın baş(ın)a kakmak — попрека́ть

    baş kaldırmak — а) поднима́ть го́лову, восстава́ть; б) освобожда́ться (от занятий); в) поднима́ть го́лову, ожива́ть; г) подня́ть го́лову (в знак несогласия)

    baştan kalmış — оста́вшийся от кого

    başı kapalı — секре́тный

    başına karalar bağlamak — си́льно печа́литься

    başında kavak yel(ler)i esmek — вита́ть в облака́х

    başını kayaya çarpmak — слома́ть себе́ ше́ю; би́ться лбом о сте́нку

    baş kesen — головоре́з

    baş kesmek — а) кла́няться кому; б) выка́зывать уваже́ние кому

    -ın başını kesmek — обезгла́вить, отруби́ть го́лову

    -ı başından kesmek — реши́тельно поко́нчить с чем

    baş kıç belirsiz olmuş — всё пришло́ в по́лный беспоря́док

    baş kıç vurmak — мор. испы́тывать ка́чку

    başına kına yakmak — ликова́ть

    baş kırmak — поклони́ться

    başı kızmak — рассерди́ться

    başından kork mak — боя́ться за себя́

    baş korkusu — страх наказа́ния (возме́здия)

    baş koşmak — а) Д де́лать что-л. от всего́ се́рдца, вкла́дывать ду́шу; б) с ile идти́ в но́гу с кем

    baş ko(y)mak — а) сложи́ть го́лову за кого- что; б) посвяти́ть себя́ чему; в) Д дава́ть согла́сие

    baş köşe — [са́мое] почётное ме́сто

    baş köşeyi işgal etmek — заня́ть почётное ме́сто

    başını kurtarmak — спаса́ться

    başı nara yanmak — понести́ большо́й уще́рб из-за кого

    başından nikâh geçmek — быть заму́жней (жена́тым)

    -ın başını okutmak — прочита́ть моли́тву (над больным)

    baş olmak — а) быть главо́й (главарём) чего; б) удава́ться (о каком-л. деле)

    başında olmak — а) быть чьей-л. обя́занностью (о работе); б) пережива́ть

    başını ortaya koymak — рискова́ть голово́й

    başı önünde — скро́мный

    başı pek — а) упря́мый; б) глу́пый

    baş sağlığı — соболе́знование (в связи со смертью близкого)

    baş sağlığı dilemek — утеша́ть, соболе́зновать

    her şeye baş sallamak — во всём подда́кивать

    -ı, ın başına sarmak — навя́зывать что кому

    baştan savma cevap — небре́жный отве́т

    baştan savma yapmak — де́лать ко́е-ка́к

    başsedir — почётное ме́сто

    başı sert — непослу́шный

    başına soğukgeçmek — поступа́ть глу́по

    başını sokacak bir yer — прию́т, приста́нище

    -a başını sokmak — пристро́иться (куда-л.)

    baş tacı — куми́р

    başına taçetmek — проявля́ть любо́вь к кому

    başı taşa değdi — а) он оказа́лся в тру́дном положе́нии; б) у него́ го́рький о́пыт

    başını taştan taşa çarpmak — а) го́рько сожале́ть; б) би́ться голово́й об сте́нку

    başta taşımak — а) ока́зывать большо́й почёт (уваже́ние); б) ста́вить во главу́ угла́

    başına tedarik görmek — иска́ть вы́ход из положе́ния

    başına teller takınmak — о́чень ра́доваться

    -a baş tutmak… — держа́ть курс на …

    baş tutmamak — сбива́ться с ку́рса, не слу́шаться руля́ (о судне)

    başı ucunda — а) у изголо́вья [посте́ли]; б) побли́зости, ря́дом

    baş(ım) üstüne! — а) есть!; б) с удово́льствием!

    -ı başı üstünde taşımak — высоко́ чтить кого

    baş vermek — а) рискова́ть голово́й; же́ртвовать жи́знью; б) появи́ться; в) созре́ть (о чирье); г) заколоси́ться (о злаках); д) полоска́ть (бельё)

    baş vurma — обраще́ние; запро́с

    -a baş vurmak — а) бить чело́м; обраща́ться к кому- чему; б) клю́нуть (о рыбе)

    baştan vurulmuş — раненный в го́лову

    baş yastığı — поду́шка

    başı yastık görmemek — а) не име́ть ни мину́ты о́тдыха; б) не сомкну́ть глаз

    başına yazılan — судьба́

    başı yerine gelmek — прийти́ в себя́, опо́мниться

    başı yukarda — а) го́рдый; б) не чу́вствующий стесне́ния

    baştan yukarı — сверх ме́ры

    başına yular geçirmek — а) испо́льзовать кого-л. в коры́стных це́лях; б) прибра́ть к рука́м кого

    adam başma reel gelir — реа́льный дохо́д на ду́шу населе́ния

    en başta — пре́жде всего́

    yeni baştan — сно́ва, снача́ла

    teknik bakımdan yeni baştan donatım — техни́ческое перевооруже́ние

    Büyük Türk-Rus Sözlük > baş

  • 14 baş

    "1. head. 2. leader, chief, head. 3. beginning. 4. basis. 5. top, summit, crest. 6. end, either of two ends. 7. naut. bow. 8. clove (of garlic); cyme; (plant) bulb. 9. head (of a pin). 10. wrestling first class. 11. agio, exchange premium. 12. head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle. 13. main, head, chief, top. 14. in many idioms self, oneself. 15. side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth. -ına for each, per, each: saat başına elli bin lira fifty thousand liras an hour. -ında 1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour. -ından 1. from its beginning: başından sonuna kadar from beginning to end. 2. away from: Başımdan git! Go away!/Get out!/Leave me alone! -ta first of all, most of all. -ı açık bareheaded. -ı açılmak to go bald. -ını açmak 1. to uncover one´s head (as a gesture initiating prayer or imprecation). 2. /ın/ to open up (a subject of talk), give an inkling (of). - ağrısı 1. headache. 2. trouble, nuisance. - ağrısı olmak /a/ to be a nuisance (to), cause worry (to). -ını ağrıtmak /ın/ to give a headache (to); to annoy (someone) by talking a lot. -ını alamamak /dan/ 1. to be too busy (with). 2. not to be able to escape (from some trouble). - alıp baş vermek to wage a bitter fight. -ını alıp gitmek to go away, leave. -ının altında under one´s pillow. -ının altından çıkmak /ın/ (for a plot) to be hatched out in (someone´s) head; to be caused (by). -ı araya gitmek to be caught between disagreeing people. - aşağı upside down, head down. -tan aşağı from top to bottom, from head to foot, from end to end, throughout. - aşağı gitmek to get worse. -ından aşağı kaynar sular dökülmek to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi) -ından aşkın overburdened (by work). -ında ateş yanmak to be upset, be troubled, be distressed. -ından atmak /ı/ to get rid (of). -tan ayağa kadar colloq. from head to foot, altogether. - ayak, ayak baş oldu. colloq. The high and the low have changed places. -ı bacadan aşmadı ya. colloq. She is still young enough to find a husband. - bağı 1. head band, fillet. 2. naut. bow fast, head fast. - bağlamak 1. to cover or tie up one´s head (with a scarf). 2. (for grain) to form heads. 3. to take up a duty. -ını bağlamak /ın/ to marry (one) to another. -ı bağlı 1. fastened by the head; attached. 2. married. - başa tête-à-tête, face to face. -tan başa from end to end, entirely. - başa kalmak /la/ to stay alone (with). - başa vermek 1. to put our/your/their heads together, consult with each other. 2. to work together, help each other, collaborate. -ında beklemek/durmak /ın/ to stand watch over, watch carefully. - belası nuisance, troublesome person or thing. -ına bela getirmek/sarmak /ın/ to saddle (someone, oneself) with a big problem. -ı belaya girmek to get into trouble. -ı belada olmak to be in trouble. -ını belaya sokmak/uğratmak /ın/ to get (someone, oneself) into trouble. -ımla beraber with great pleasure, gladly. - bezi head scarf. - bilmez unbroken (horse). -ına bir hal gelmek to suffer a serious misfortune. -ını bir yere bağlamak /ın/ to find (a person) a good job and save him from idleness. -ına bitmek /ın/ suddenly to appear, suddenly to show up (said of a pestiferous person). -ını boş bırakmak /ın/ 1. to leave alone, leave untended. 2. to leave without supervision. - boy best quality. - bulmak to pay, leave a profit. -ta/-ında bulunmak /ın/ to be in charge. -ına buyruk independent. -ı bütün married (person). -ından büyük işlere girişmek/karışmak to undertake things that are beyond one´s powers, bite off more than one can chew. -ına çal! colloq. /ı/ Here it is. May it do you no good. -ının çaresine bakmak to take care of one´s own affairs oneself, not to leave things to others. -ı çatla

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > baş

  • 15 göz

    "1. eye. 2. sight, vision. 3. eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion. 4. fountainhead, source (of a stream or river); spring. 5. eye (of a needle). 6. division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole. 7. drawer (in a piece of furniture). 8. pan (of a balance). 9. evil eye. 10. bad luck inflicted by an evil eye. 11. esteem, favor, friendly regard. 12. rudimentary bud. 13. eye (on a potato). 14. eye, the depression at the calyx end of some fruits. 15. section, division, square (on a game board). 16. central core (of a boil). 17. eye (in cheese); hole (in bread). 18. desire, interest. -ünde /ın/ in the eyes of. -ü aç greedy, avaricious, insatiable. - açamamak to have no rest or respite. -ü açık clever, sharp, wide-awake, shrewd. -ü açık gitmek to die without having fulfilled one´s desire. -ü açılmak to become shrewd. - açıp kapayıncaya kadar/- açıp kapamadan in the twinkling of an eye, in an instant. -lerini açmak to wake up. -ünü açmak 1. to keep one´s eyes open, watch out, be wary, be on guard. 2. /ın/ to enlighten (someone), open (someone´s) eyes. 3. to be enlightened. 4. /ın/ to take (a virgin) to bed. 5. /da/ to have intercourse for the first time (with). - açtırmamak /a/ to give no respite to, give (someone) no chance to do anything else. -ünü ağartmak to open one´s eyes wide (in astonishment or anger). - ağrısı 1. eyestrain. 2. one´s old or first love or sweetheart. - ahbaplığı/aşinalığı knowing someone by sight. -ü akmak to be blinded (by accident). -e ak düşmek to get a cataract in one´s eye. - alabildiğine as far as the eye can see. - aldanımı/aldanması optical illusion. - alıcı eye-catching. - almak to dazzle. -e almak /ı/ to risk, accept the risk of, take or run the chance of. - ardı etmek /ı/ to undervalue, pay insufficient attention to. -ü arkada kalmak to leave with something left undone or with a desire left unsatisfied. - aşinalığı slight acquaintanceship. - atmak /a/ to take a glance at, run an eye over. -ün/-ünüz aydın! I´m happy for you!/Congratulations! (said to one whose long-awaited wish has come true). - aydına gitmek /a/ to visit (someone) to congratulate him/her. -ünü ayırmamak /dan/ not to take one´s eyes off of. - aynası ophthalmoscope. -lerini bağışlamak to donate one´s eyes on death. -ünü bağlamak /ın/ 1. to blindfold. 2. to hoodwink. -ü bağlı 1. blindfolded. 2. blindly, blindfoldedly. 3. bewitched. (...) -üyle bakmak /a/ to look at (someone, something) from the point of view of. - bankası eye bank. - banyosu 1. eyewash. 2. colloq. girl-watching. -e batmak 1. to stick out, hit one in the eye. 2. to attract attention. -leri bayılmak for one´s eyes to have a sleepy or desirous look. -lerini belertmek to open one´s eyes wide (in astonishment or anger). - boncuğu blue bead (worn to avert the evil eye). - boyamak to mislead, delude, deceive, hoodwink, pull the wool over someone´s eyes. -leri buğulanmak/bulutlanmak for one´s eyes to fill with tears. -ü bulanmak for one´s eyes to become clouded over. -ü büyükte olmak to be full of ambition. -leri büyümek to open one´s eyes wide (in surprise, with terror). -ünde büyümek /ın/ to assume great proportions to (someone). -ünde büyütmek /ı/ to blow up (something, someone) out of proportion. -leri çakmak çakmak olmak for one´s eyes to be bloodshot. -ünün çapağını silmeden the first thing on awakening, before wiping the sleep from one´s eyes. -e çarpmak to strike or catch one´s eyes; to be conspicuous. -leri çekik having slanting eyes, slant-eyed. -den çıkarmak /ı/ to be prepared to pay; to be willing to give up or sacrifice (something). -ünü çıkarmak /ın/ to do the worst possible job of (something), ruin, spoil. -üm çıksın/kör olsun Strike me blind if.... - çukuru anat. orbit, eye socket. -leri çukura gitmek/kaçmak to become hollow-eyed. -ünü daldan budaktan/çöpten esirgememek/sakınmamak to disregard dangers. -ü dalmak to gaze vacantly, stare into space. - damlası med. ey

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > göz

См. также в других словарях:

  • bağlı kalmak — uymak, tabi olmak Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma ant içerim. Anayasa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • eli kolu bağlı kalmak (veya durmak veya olmak) — bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek Diplomatlarımıza, büyükelçilik ve temsilcilik binalarımıza, tankerlerimize yapılan saldırılara karşı elimiz kolumuz bağlı duruyoruz. T. Halman …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bağlı — sf. 1) Bir bağ ile tutturulmuş olan Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı. Halikarnas Balıkçısı 2) Gerçekleşmesi bir şartı gerektiren, vabeste Ekinlerin gürleşmesi yağmura bağlıdır, Sevincimiz üzüntümüz / Hep sana… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sadık kalmak — birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak Haftada bir iki kere beni görmeye geleceğine dair verdiği söze sadık kalmıştır. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cereyanda kalmak — 1) kapalı bir yerde, karşılıklı açık pencere veya kapı arasında meydana gelen hava akıntısında kalmak 2) buna bağlı olarak üşütmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sallanmak — nsz 1) Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak Dişi sallanıyor. Masa sallanıyor. 2) Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • koşullanmak — nsz Şartlara bağlı kalmak, şartlanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uymak — e, ar 1) Ölçüleri birbirini tutmak Ayakkabı ayağına iyi uydu. 2) Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek Kravat ceketine uymuş. 3) Zevke, anlayışa uygun düşmek Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor. 4) Bir inanca, bir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»